Çay

Çay dünyada sudan sonra en çok tüketilen içecek. Yaklaşık 5000 yıllık bir geçmişi var.

Misafir geldiğinde, dertliyken, yalnızken, mutluyken ya da sadece canımız istediği için çay demlediğimiz zamanlar, aslında en gerçek dostumuzun çay olduğunu anladığımız zamanlardır. Çay içerek arkadaşlarımızla dertleşir, çay içerken gülüşür, çay içerken en güzel dizilerimizi, filmlerimizi izleriz, bazende kafamızdaki düşüncelerle uzaklara dalarız.

Sevdiğinin elinden çay içmenin güzelliğini bilmeyen diller utansın. Ne çay daha önce böyle güzel demlendi, ne aşk bir bardakta böyle güzel göründü.

Aşk gibidir çay demlemek. İlmek ilmek örer, tek tek ekersin. Güneş de yaksa, ay da çıksa, fırtına da kopsa solmaz çay. Vuran her rüzgarda kırılmasını beklersin. Ama o her fırtınada daha da güçlenir. O güzel bilirsin ki en güzel çay, büyük fırtınalarda yeşerir. Aynı insan gibi.

Bir demli hüzün gibi bardağın dibine çöker. Üzerine mutluluklarından kalan suyu koyar, hüznünü açmaya çalışırsın. Ama ne kadar su koyarsan koy üzüntü denen çay üstüne, bardağın dibinde kalan tortularla anılırsın.

Sanki umutlarımız su, dertlerimiz çay. Ne demişler, gönlünde dert olanın çayı demli olur. O yüzdendir bazen sadece açık içeriz, umutlanmak isteriz. Belki de o yüzden çayın hayatımızda çok büyük bir yeri var.

Bir çay koysan…Suyu kaynayana kadar başını omzuma koysan… Demi oturana kadar elimi eline koysan… Karşılıklı iki çay bardağını aynı tepsiye koysan… Çay gibi ömrüme, bir ömür dem koysan…

Kahvenin 40 yıl hatırı oladursun, çayın hatırını ödemeye bir ömür yetmez… Dertsiz hayatımız, demli çaylarımız olması dileğiyle…

Yorum bırakın