Anlaşılmamak. Konuya nasıl girsem, neresinden tutsam bilemiyorum.
İnsanın en derinden canını yakan, üzen bir o kadar yıpratan durumlardan biridir. Kişi sürekli kendisini anlatmak çabasında olmamalıdır tabii ki ama anlaşılmamak, özellikle karşı tarafın kötü niyetli yorumlaması sonucu oluşmuşsa, insanı oldukça rahatsız eder. Bunun yanında anlaşılmamak, sadece karşı tarafın kötü niyetine değil, fazla iyiniyetine bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Şöyle ki, çok hayalperest ve gerçeklerden uzak yaşayan insanlar kendileriyle ilgili oldukça pozitivist düşündükleri için, kendilerine söyleneni olduğu gibi değil, anlamak istedikleri, duymak istedikleri gibi yorumlar, buna da gerçekmiş gibi kendilerini inandırılar. Bu durumda insan kendini çaresiz hisseder çünkü kendini anlatmak için bir şey yapmaya takati kalmaz ve anlaşılmadan yaşamayı kabullenir.
Bu kabulleniş bir tükeniştir…
Anlamak masraflı iştir; emek ister, gayret ister, samimiyet ister. Yanlış anlamak kolaydır oysa, biraz kötü niyet, biraz da cehalet kafidir.
Sezai Karakoç
Bazen de biraz saygı eksikliği ve dinlememekten kaynaklanır bu durum. Zira; hep o haklıdır, hep o üzülür, hep o sinirlenir, hep o sevinir, hep o ister, hep o yaralanır, hep onun tansiyonu çıkar, hep odur… Siz nesinizdir ki, anlamaz sizi çünkü hep o vardır insanlık kadar eski, hep o varolmuştur ezelden beri…
Sadece sözlerinizin değil, niyetlerinizin, kişiliğinizin hatta bazen değerinizin anlaşılamamasıdır.
Hemen hemen herkesin sol cevahirine yapışmış, yakasını bırakmayan bir korku var: Unutulmak! Kalıcı olmaya çalışmalarımız, eserler bırakmak istememiz, heykellerimizi diktirmemiz, sosyal medyada bütün iç dünyamızı ortaya dökmemiz “hey, bakın! Ben de burdayım!” Demenin binbir yolundan sadece bir kaçı ve hep bu korkunun gaza getirmeleri sonucu gerçekleşirler. Kalıcı olacakmış.. Laf-ı güzaf… Öldükten sonra kimseye faydan olmaz. Her ne yapacaksan, yaşarken yapacaksın ve anlamı da kalıcı olmak olmayacak! Bunun için de “Anlaşılmak arzusu” ile olduğun yerde durmayacaksın. Neyiz ki daha? Etrafındaki bu geniş dairede fısıldanan kelamları, sesleri, yaşanmakta olanları, mesajları sen ne kadar anlamaya mazharsın da anlaşılmak kalmış geriye? Bu düşünce yapısı ve yaklaşımlar, sadece hakikati defaatle ıskalamaya yarar…
Anlaşılmak için belki de önce anlamak gerek…
Susuyorum. Konuşursam anlaşılmayacağım. Ben susarak anlaşılmamayı tercih ederim.
Fernando Pessoa