After life

Ricky Gervais’in yapıp, yönettiği ve başrolünde oynadığı kara mizah türündeki dizisinden bahsetmek istiyorum. Diziden bahsederken amacım bir inceleme yapmak kesinlikle değil. Dizinin izleyenlere hissettirdikleri ve düşündürdükleri ile alakalı konular üzerine yazmak istiyorum. Yazarken spoiler verebilirim başlamadan bununda bilgisini vereyim. Öncelikle söylemem gerekir ki dizinin bence tek kötü yani bölümlerin ve sezonun çok kısa olması. İzleyen herkesin, kendisinden bir şeyler bulabileceği türden bir dizi. Gerçekçilik üst düzeyde, güzel ve yakışıklı karakterlerden ziyade hayatın içinden tipler seçilmiş. Ricky Gervais, Tony karakteri ile duyguları izleyicilere geçirmeyi çok iyi başarmış. İkili diyaloglar hiç bitmesin istiyorsunuz. Çok sevdiği eşini kaybettikten sonra bunu bir türlü atlatamayan, depresyonda olan bir adam, sevgi ve mutsuzluğu öyle güzel tanımlıyor ki hayran olmamak imkansız. Tony’in ölmekte olan eşinin, Tony’yi düşünerek ona yardımcı videolar çekmesi insanın boğazını düğümlüyor. Hayata dair çok fazla detay barındıran dizinin en çok imrendirdiği konu ise iki insanın birbirini bu seviyede sevmesi diye düşünüyorum. Yüreğim paramparça gülerken bir yandan da çok düşündüm. Sanırım ben yaşayıp onu özlemektense, onun yaşayıp beni özlemesini yeğlerdim. Sizce çok mu bencilce? Böylesine sevmek ve sevilmek ah ah ah… Bazen bizi bir köpeğin bir kap maması hayatta tutar…

Üzülme değmez sözünü duymaktan sıkıldım. Değmeyenlere zaten üzülmem. Üzüldüğüm şey; değmeyenlere yüreğimin değmiş olması.

Cemal Süreya

Yorum bırakın